HASAN ALİ YÜCEL'İN BİZE AÇTIĞI UFUK
Suphi GÜRSOYTRAK (*)
Tüzüğümüze göre her yıl Atatürkçü düşünce
felsefesine, Devletimizin kuruluş temellerine, Atatürk devrim ve ilkelerine
hizmet etmiş kişilere Derneğimizce Atatürk Ödülü verilmektedir.
1994 yılında ödülün sayın Hasan-Âli Yücel'e
verilmesini önerdim. Yönetim Kurulumuzun değerli üyeleri oybirliği ile
bu seçkin devlet adamına ödülün verilmesini kabul ettiler.
Hasan-Âli Yücel'e Atatürk Ödülü verilmesini
önermemin temel nedenleri bu seçkin devlet adamının, gerek Millî Eğitim
Bakanlığı zamanında gerekse diğer devlet kademelerinde ve de resmi görevi
olmadığı zamanlarda dahil çalışmalarıyla Atatürk'le başlayan Türk aydınlanmasına
Türkiye'nin düşün, bilim, eğitim ve öğretim, kültür ve sanat alanında
gerekli çağdaş örgütlenmesini sağlamış olmasıdır.
Kendimden örnek vererek bir bakıma eğitim
ve kültür düzeyimiz hakkında bilgi vermek istiyorum. O'nun Millî Eğitim
Bakanlığı zamanında eğitim ve öğretim, kültür ve sanat alanında çağdaş
bir ülkede bulunması gereken tüm kurumlar kurulduğu ve Anadolu'da yaygınlaştırıldığı
gibi okullarımızın bütün gereksinimleri tamamen karşılanmış, kitaplarımız
zamanında hazırlanmış ve öğretim kadrosu da çok iyi yetiştirilmiş elemanlardan
oluşuyordu.
Düşün hayatımızın gelişmesinde O'nun bakanlığı
sırasında ayrıca tercüme ettirdiği 500'ü aşkın dünya klasiklerinin çok
büyük etkileri olmuştur. Lise çağım-da ve ondan sonraki yaşamımda dünya,
düşün, sanat ve kültür çevresiyle tanış-mamda bu eserlerin büyük katkısı
olmuştur. Lise hayatımda okuduğum kitaplara baktığımda Fransız düşün
hayatının eserlerin büyük yer aldığım görüyorum.
Bu yazarları anımsadığımda ilk etapta
aklıma, J. J. Rousseau, Voltaire, Victor Hugo, Emile Zola, Balzac, Custav
Flaubert, Michel Zavako, Jules Verne'yi, İngiliz yazarlarından Joseph
Cronin, Charles Dickens, İspanyol yazarlarından Ccrvantes'i anımsamaktayım.
Genç bir subay olarak 1945 yılında Topçu
Okulu'na gittiğimde kütüphaneizde eski Yunan klasikleriyle, Rus yazarların
ve diğer Avrupa ülkeleri yazarlarının eserleriyle karşılaştım.
Burada Aristo'yu, Eflatun'u, Aristofanes'i,
Rus yazarlarından Tolstoy'u, İvan Turgenyefi, Anton Çehov'u, Puşkin'i
tanımak olanağına kavuşmuştum. Ayrıca Descartes'i, Tagor'u, Macar devrimci
şair Petöfü'yü incelemek olanağını buldum. Doğu hizmetine atandığım
zaman ki bu hizmet süresi üç yıl idi, giderken beraberimde diğer inceleme
olanağını bulamadığım dünya klasiklerinin tümünü götürmüştüm.
Kitap sandığımın ücreti, benim ve diğer
şahsi eşyalarımın ücretinden fazla tutmuştu.
1949 yılında uçuş eğitimi için ABD'ye
gittiğimde 2. Dünya Savaşı'na katılmış Amerikan pilotlarının bazıları
Fransız, İngiliz, Avustralya'lı hanımlarla evliydi. Avrupalı bu hanımlarla
özellikle Fransız hanımlarla dünyaca tanınmış bu yazarlar ve yapıtları
üzerine söyleşi yapıyor, tartışabiliyordum. Amerika'lı eşleri ise sadece
dinliyorlardı. Bu durum bir bakıma kültür düzeyimizi yansıtıyordu.
O zamanlar aspirin, yağlar, esterler,
karbonlar gibi birçok maddelerin formüllerini yazabiliyorduk. Sıradan
lise mezunu olduğumuza inanmıyorlardı.
Benim durumum Hasan-Âli Yücel'in yaklaşık
8 sene Millî Eğitim Bakanlığı sırasında Türk aydınlarına kazandırdığı
eğilim ve öğretim düzeyinin sonucuydu.
Hasan-Âli Yücel o dönemin diğer gençleri
gibi Türkiye'nin l. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yani ulusça topyekün
ölüm-kalım savaşı verilen bir dönemde yetişmişti.
O, 20 Ağustos 1920'de Osmanlı Hükümeti'nin
imzaladığı Sevr Antlaşmasıyla imparatorluğun çöküşünü; Türklüğün tarihten
ve coğrafyadan silinmeye çalışıldığı ve ülkenin güçler tarafından paylaşılmak
istendiği yaşamıştı.
Bunun yanı sıra ulusça tarihten silinme
aşamasında Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde sürdürülen Kurtuluş
Savaşı dönemini, Misak-ı Milli île sınırları çizilmiş vatanın kurtuluşunu,
asırlarca Türk ulusunun kanını iliğini emen kapitülasyonlardan nasıl
kurtulduğunu da yaşamıştı.
Cumhuriyetin ilanından sonra laik temele
dayanan yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin ve toplumunun çağdaş uygar devletler
ve uluslar gibi kuruluşunu, yükselişini ve güçlenmesini yaşamıştır.
1938 yılında bakan olduğu zaman yüce Atatürk'ün
başlattığı uygarlık yolundaki aydınlığı ve yürüyüşü eğitim, kültür ve
sanat hayatında devam ettirmek ve Anadolu'ya yayılması için topyekün
aydınlanma hareketlerine bu deneyimleriyle girişmişti. Türk eğitiminin,
biliminin, kültür ve sanatının Atatürkçü Düşünce disiplini içinde Türk
insanım ve toplumunu örgütsel bütünlükte laik ortamda, özgürlük içinde,
ulusal kimlikle evrensel uygarlık ortamında ilerlemesi için gerekli
yapısal ve eğitsel örgütlenmeleri gerçekleştirmiştir. Bu çağdaş kurumları
ve kuruluşları gereçli araç ve malzeme ile donatmıştır.
Bu amaçla ilk Eğitim şüra'sını toplayarak
eğitimin bütünselliği için bir planlama yapılmasını, 500 cildi aşan
dünya klasiklerinin Tercüme edilmesini, Devlet Tiyatro ve Operasının
kurulmasını, ansiklopedilerin hazırlanmasını, Halkevlerinin ve Halkodalarının
çoğaltılmasını ve yeterli kitaplarla donatılmasını Türk aydınlığının
Anadolu'ya yayılmasını Türk çocuklarının bu aydınlık içinde genel kültür,
sanat ve birer meslek sahibi olabilmeleri için Köy Enstitüleri kurulmasını;
üniversite özerkliğinin tanınmasını; Nazi Almanya'sından kaçan bilim,
kültür ve sanat adamlarına sahip çıkılmasını ve ilgili kurumlarda çalıştırıl-masını,
resim heykel müzelerinin kurulmasını, ayrıca bir tercüme bürosu kurdurarak
dünyadaki düşün, bilim, kültür, sanat ve de teknoloji alanındaki gelişmelerin
süratle Türkiye'ye yansıtılmasını sağlamıştır.
O'nun Millî Eğitim Bakanlığı zamanında
düşün, sanat ve bilim hayatındaki gelişmeleri uygulamasında ve Türk
insanının gözünün açılmasında, uyanmasında ve her türlü haklara sahip
çıkacak düzeye gelmesinde çıkarlarının zedeleneceğini, yok edileceğini
anlayan gerici ve çıkarcı çevreler; çoğulcu demokratik hayatın başladığı
ortamdan istifade ederek devrimci atılımın gelişmesinin ve Türk toplumunun
Atatürk'ün çizdiği uygarlık yolunda sürekli olarak ilerlemesini durdurmak
için bu cephenin en öndeki kişisini, Hasan-Âli Yücel'i hedef seçerek
üzerine bütün güçleri ile yüklenmişlerdir.
Türk toplumunu demokratik ortama götürmek
isteyen siyasi kadro ise, bu değerli devrimciyi, kurtların önünde yalnız
bırakarak tarihsel bir hata işlemiştir. Tüm gerici güçler Cumhuriyetten
ve devrimlerden öç alırcasına bütün güçleriyle yalnız bırakılmış bu
değerli devlet adamının üzerine yüklenmişlerdir.
Genç bir subay olarak devrimci kadronun
bu inançlı, kültürlü, yapıcı, çağdaş, devrimci insanı yalnız bırakmasının
sızısını yüreğimde hep duymuşumdur.
İşte 1994 yılı Atatürkçü Düşünce Derneği'nin
Atatürkçü düşünce felsefesine, Türk devletine, Türk toplumuna çok büyük
hizmet etmiş olan bu değerli insana sahip çıkılmasını, O'nun layık olduğu
yere oturtulmasını, halkımıza ve gençlerimize tanıtılmasını tarihsel
ve ulusal bir görev olarak değerlendirdik. Yönetim kurulu olarak 26
şubat 1995 tarihinde anısına büyük bir gece tertipledik. Gerici güçleri
hala öfkelerini alamamış olacaklar ki, ertesi gün genel merkezimize
bomba yerleştirmek için bir adamlarını göndermişlerdir.
Talih eseri bomba caninin elinde patlamış üyelerimize herhangi birşey
olmamıştır.
Bu gerici güçler hala anlamadılar; inançlı
insanlar, hiçbir zaman hiçbir tehdit altında inançlarından asla dönmezler
ve hiçbir zaman yılmazlar.
Ailesinin de katılımı ve katkılarıyla
zengin bir fotoğraf ve o döneme ait gazete sergisi de düzenlenmiştir.
Bazı bakanlarımızın, düşün, kültür ve sanat adamlarının ve halkın katılımıyla
devlet opera binasında ona layık bir anma gecesi yaşadık.
Bu gerici çağdışı insanlar Atatürk devrimim
ve toplumumuzu hala anlayamadıklarını bu olayla da bir kere daha ortaya
koymuşlardır. Gericilerin bu cinayet girişimini sonunda yüzlerce vatandaşımız
derneğimize gelip üye olmuşlar ve devrime destek vermişlerdir.
UNESCO'nun 1997 yılında bu değerli devrimci
düşün adamımızı anma yılı düzenlemiş olmasından büyük bir memnuniyet
duyduk. '
Tüm üyelerimiz adına bu kararı alanlara
içten teşekkürlerimizi sunarım. Ulusuna hizmet etmek gibi yüce duyguyu
yaşamış olan insanlar yalnız kendi ulusu tarafından değil, diğer uluslar
tarafından da taktir edilerek dünyaya tanıtılması girişimi o fani için
ve mensup olduğu ulus için büyük bir gurur kaynağı olmaktadır.
Bu duygularla Hasan-Âli Yücel'in anısı
önünde saygı ile eğiliyorum.
(*) Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı

|